Filistin İntifadası ve El Aksa Şehitleri Tugayı: Orta Doğu’nun Kırmızı Hatları
Kırmızı Hat programında bu hafta, Filistin’in intifada sürecini ve El Aksa Şehitleri Tugayı’nın mücadelesini derinlemesine inceliyoruz. 1987’de başlayan Birinci İntifada’dan 2000’deki İkinci İntifada’ya kadar uzanan süreçte, Filistin halkının direnişi ve İsrail’in sert müdahaleleri bölgeyi bir çatışma sahasına çevirdi. Yaser Arafat’ın “küçük generalleri” olarak anılan genç direnişçiler, zamanla radikalleşerek El Aksa Şehitleri Tugayı gibi gruplar altında örgütlendi. Oslo Anlaşması’ndan Ariel Şaron’un tahrik edici politikalarına, Gazze’deki yerleşimlerin boşaltılmasından Hamas’ın seçim zaferine kadar uzanan bu süreç, Filistin direnişinin kırmızı hatlarını oluşturuyor. Gazze’de El Aksa Şehitleri Tugayı ile yapılan özel bir röportajla bu direnişin detaylarını ele alıyoruz.
Birinci İntifada: Filistin’in Silkinmesi (1987)
Filistin’in Birinci İntifadası, 1987 yılında dramatik bir olayla başladı. 8 Haziran 1987’de bir İsrailli kamyonun çarpması sonucu 4 Filistinli hayatını kaybetti. İlk başta kaza olarak açıklanan bu olay, Filistinliler tarafından bilinçli bir saldırı olarak görüldü. Gerginlik hızla tırmandı; bireysel gösteriler kitlesel protestolara dönüştü. Filistinli gençler, taş ve sopalarla İsrail güçlerine karşı direndi. İsrail’in bu direnişe otomatik silahlarla karşılık vermesi, dünya genelinde büyük tepkilere yol açtı. Soykırım yaşamış bir halkın bu kadar sert davranabilmesi, uluslararası kamuoyunu şaşırttı. Taş ve sopalarla direnen Filistinli çocukların görüntüleri, halkın içinde bulunduğu durumu dünyanın gözleri önüne serdi. Bu süreç, İsrail’in tek yanlı hareketlerine sınırlama getiren bir dönüm noktası oldu.
Oslo Anlaşması: Barışa Doğru İlk Adım (1993)
Birinci İntifada’nın yarattığı baskı, barış sürecini hızlandırdı. 13 Eylül 1993’te İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Filistin lideri Yaser Arafat arasında Oslo Anlaşması imzalandı. Anlaşma, barış umutlarını artırdı ve Mayıs 1999’da nihai statü anlaşmasına doğru bir yol haritası çizdi. Ancak süreç, 1995’te Rabin’in fanatik bir Yahudi tarafından öldürülmesiyle sekteye uğradı. Ardından iktidara gelen Binyamin Netanyahu’nun sertlik yanlısı politikaları, barış sürecini tıkadı. Üç yıllık bu zorlu dönemin ardından, 1999’da Ehud Barak’ın liderliğinde Camp David süreci başladı. Kudüs’ün statüsü gibi tabu konular masaya yatırıldı, ancak bu süreç de sonuçsuz kaldı.
İkinci İntifada ve Ariel Şaron’un Yükselişi (2000)
Camp David sürecinden sadece bir ay sonra, 28 Eylül 2000’de Ariel Şaron’un Harem-i Şerif ziyareti, Filistin halkını öfkelendirdi. Müslüman dünyanın “Lübnan kasabı” olarak tanıdığı Şaron’un bu tahrik edici ziyareti, İkinci İntifada’yı başlattı. Şaron, bu gergin ortamda başbakanlığa yükseldi. Görev süresi boyunca ABD destekli “Yol Haritası”nı savunsa da, 2004’te sürpriz bir kararla Gazze Şeridi’ndeki tüm Yahudi yerleşimlerini boşaltacağını açıkladı ve bu kararı uyguladı. Ancak bu adım, toplam yerleşimlerin yalnızca küçük bir bölümünü kapsıyordu. Gazze’den 7,500 yerleşimci çıkarılırken, Batı Şeria’da 200,000, Kudüs çevresinde ise 11 merkezde 200,000 yerleşimci kalmaya devam etti.
Gazze Yerleşimlerinin Boşaltılması: Şaron’un Barış İmajı
Şaron’un Gazze’den çekilme kararı, uluslararası alanda “barış adamı” imajı kazandırdı. Ancak Filistinliler için hayat daha da zorlaştı. Batı Şeria ve Gazze’de yeni Yahudi yerleşimleri inşa edilmeye devam etti. Şaron, parti içi eleştirilere dayanamayarak yeni bir parti kurdu ve erken seçim sürecini başlattı. Bu süreç, Filistin halkı için somut bir iyileşme getirmedi; aksine, İsrail’in yerleşim politikaları hız kesmeden sürdü.
Filistin Direnişinin Radikalleşmesi
Bu süreçte Yaser Arafat’ın “küçük generalleri” olarak anılan gençler büyüdü ve radikalleşti. Bazıları Fethi ile yoluna devam ederken, bazıları Hamas gibi gruplar altında silahlı mücadeleye yöneldi. İsrail’in nokta operasyonlarından korunmak için maskelerin ardında yaşamaya başlayan bu gençler, güçlerini ve kararlılıklarını göstermek için sert çıkışlar yaptı. Ancak dünya, Filistin direnişini farklı bir gözle görmeye başladı. Taliban rejiminin infazları, 11 Eylül 2001 saldırıları ve El Kaide’nin barbarca görüntüleri, Batı’da Müslümanlara karşı korku ve tepkiyi artırdı. Batı, maskeli Filistinli direnişçileri El Kaide ile aynı kefeye koyarak ayrım yapamadı. Bu tavır, Filistinli grupları daha da radikalleştirdi.
Gazze’de El Aksa Şehitleri Tugayı ile Özel Röportaj
Filistin direnişinin güncel durumunu anlamak için Gazze’de El Aksa Şehitleri Tugayı ile bir araya geldik. Fethi’ye bağlı bu grup, uzun görüşmeler ve ikna çabalarının ardından röportaj vermeyi kabul etti. Yaklaşık yarım gün süren bir yolculuğun ardından, sıkı bir aramadan geçerek yüksek duvarlarla çevrili bir bahçede direnişçilerle buluştuk. El Aksa Şehitleri Tugayı’nın karargahına girmeden önce kısa bir gösteri düzenlediler. Karanlığı helikopter sesleri bozunca çekimlere ara vermek zorunda kaldık. Gösterinin ardından, sözcü Abu Mücahidin sorularımızı yanıtladı.
Abu Mücahidin’in Hikayesi ve Tugayın Vizyonu
25 yaşındaki Abu Mücahidin, sosyoloji eğitimi aldığını belirtti. “El Aksa Şehitleri Tugayı, Filistin’in bağrından çıkmış, talimatlarını Kur’an ve hadislerden, gücünü Allah’tan alan bir örgüttür. En büyük idealimiz, şehadet mertebesine ulaşmak ve El Aksa’yı işgalden kurtarmaktır,” dedi. Tugay, İkinci İntifada’nın ardından Doktor Sabit Sabit önderliğinde kurulmuş. Birbirinden bağımsız hücreler halinde örgütlenen grup, işgalin olduğu her noktada faaliyet gösteriyor. Çoğu 15-25 yaş arasında olan mücahitlerin büyük kısmı üniversite mezunu veya öğrencisi. Gönüllü katılımlarla sayıları her gün artıyor.
Şehitlik Anlayışı ve Ailelerin Rolü
“Bugüne kadar kaç kişi kaybettiniz?” sorusuna Abu Mücahidin, “Bizim inancımıza göre şehitler ölmez. O nedenle sayı hakkında bir şey söyleyemem. Ne mutlu onlara ki bu mertebeye ulaştılar. Allah bana da nasip eder,” yanıtını verdi. Ailelerin silahlı mücadeledeki rollerini ise şöyle açıkladı: “Tüm Filistin halkı Müslüman mücahit olduğumuzun farkında. Ailelerimiz bizimle gurur duyuyor ve maddi-manevi desteklerini esirgemiyor.”
Tugayın Siyasi Hedefleri ve Hamas’a Bakışı
El Aksa Şehitleri Tugayı’nın siyasi hedeflerini sorduğumuzda, Abu Mücahidin net bir vizyon çizdi: “İslami bir Filistin devleti istemiyoruz. Tüm Müslüman alemini içine alacak bir hilafet devleti için savaşıyoruz. Bu mücadele gerekirse kıyamete kadar sürecek. Yahudiler, Kur’an’da sözlerinde durmayan bir kavim olarak belirtiliyor. Onlar sadece kan ve şiddet dilinden anlar, biz de bu dilde konuşuyoruz. Bize göre barış sadece Müslümanlar arasında olabilir.” Hamas’ın seçim zaferine dair ise, “Seçimler demokrasinin gereğidir. Filistin halkı değişim istedi. Bu, Fethi’ye desteğin azaldığı anlamına gelmez. Hamas’taki kardeşlerimiz de Filistin’in bağımsızlığı için mücadele ediyor,” dedi.
Sonuç: Filistin Direnişinin Kırmızı Hatları
Filistin’in intifada süreci, hem barış umutlarını hem de çatışmaları beraberinde getirdi. Oslo Anlaşması ve Camp David gibi girişimler başarısız olurken, Ariel Şaron’un politikaları gerginliği artırdı. El Aksa Şehitleri Tugayı gibi gruplar, radikalleşerek mücadelelerini sürdürüyor. Ancak Batı’nın Filistin direnişini El Kaide ile aynı kefeye koyması, bu grupları daha da yalnızlaştırıyor. Filistin halkının geleceği, hem İsrail’in politikalarına hem de uluslararası toplumun tutumuna bağlı. El Aksa’yı özgürleştirme ideali, Filistin direnişinin en keskin kırmızı hattını oluşturuyor.
Anahtar Kelimeler
Filistinİntifadası, ElAksaŞehitleri, YaserArafat, OsloAnlaşması, ArielŞaron, İkinciİntifada, GazzeYerleşimleri, HamasZaferi, FilistinDirenişi, İslamofobi