Irak İşgali: 20 Mart 2003’ten Günümüze Orta Doğu’nun Kırmızı Hatları
Kırmızı Hat programında bu hafta, 20 Mart 2003’te başlayan Irak işgalinin 5 yılı aşkın sürecini ve bu işgalin bölge üzerindeki derin etkilerini ele alıyoruz. 11 Eylül saldırılarının ardından küresel terörü Orta Doğu’ya bağlayan Amerika Birleşik Devletleri (ABD), önce Afganistan’ı, ardından Irak’ı hedef aldı. Ancak bu süreç, hem Irak’ı hem de bölgeyi kaosa sürükledi. İşgalin ardındaki gerekçeler, etnik ve mezhepsel çatışmalar, federalizm tartışmaları, petrol merkezli güç mücadeleleri ve Türkmenlerin konumu gibi birçok başlık, Orta Doğu’nun en keskin kırmızı hatlarından birini oluşturuyor. İşte Irak işgalinin tüm boyutlarıyla detaylı analizi.
20 Mart 2003: Irak İşgalinin Başlangıcı
11 Eylül 2001 saldırıları sonrası ABD, küresel terörün kaynağını Orta Doğu olarak tanımladı. İlk hedef Afganistan olurken, ikinci hedef Irak’tı. Afganistan operasyonundan henüz çıkamayan ABD’nin Irak’a yönelmeyeceği düşünülüyordu. Ancak Afganistan’da kontrolü NATO’ya devreden ABD, neo-konservatif liderlerin açıklamalarıyla Irak operasyonunun sinyallerini verdi. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, “Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarını biriktirdiğinden şüphe yok. Eğer silahsızlanmazsa, ABD bir koalisyon liderliğinde onu barış adına silahsızlandıracak,” diyerek operasyonu meşrulaştırdı. Almanya ve Fransa gibi ülkeler, Birleşmiş Milletler (BM) çerçevesinde operasyona sıcak bakmasa da, ABD’nin “teröristleri barındırma” ve “kitle imha silahları” iddiaları dünya kamuoyunu etkiledi.
20 Mart 2003’te başlayan işgal, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1 Mart’taki dik duruşuyla planlarda değişikliğe yol açsa da, hedef değişmedi: Saddam Hüseyin ve Baas rejimi. İşgal, Saddam’ı sadece Irak siyasetinden değil, dünyadan da sildi. Ancak “Irak’a özgürlük ve demokrasi” vaadi, büyük bir hayal kırıklığı yarattı.
İşgalin Ağır Bedeli: İnsani ve Sosyal Kriz
Irak işgali, beş yılı aşkın sürede milyonlarca insanın hayatını altüst etti. İşgalin ardından ortaya çıkan tablo, demokrasi yerine kaos getirdi. Rakamlar, bu trajediyi çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor:
- Hayatını kaybeden sivil sayısı: 1 milyon
- Sakat kalan insan sayısı: 200,000
- Mülteci sayısı: 4.5 milyon (2 milyonu iç göçmen)
- Yetim sayısı: 5 milyon
- Fakir sayısı: 12 milyon
- Beslenme yetersizliği çeken insan sayısı: 6.2 milyon
- Acil yardıma ihtiyaç duyan insan sayısı: 8 milyon
Bu rakamlar her gün artmaya devam ediyor. Irak, işgalin 5. yılında Orta Doğu’nun en derin kırmızı hatlarından biri haline geldi.
Saddam Hüseyin ve Baas Rejimi: İşgalin Hedefi
Saddam Hüseyin’in Baas rejimi, 1990’da Kuveyt’i işgal ederek dünya gündemine oturmuştu. Petrol zengini bir ülkeye yönelik bu işgal, 1991’deki Birinci Körfez Savaşı’yla karşılık buldu ve Irak ordusu Kuveyt’ten çıkarıldı. O dönemde rejim değişikliği beklentisi gerçekleşmedi. ABD, savaş sonrası iç karışıklıklarla rejimin çökmesini umuyordu, ancak bu olmadı. 2003’teki işgal, bu hedefi gerçekleştirmek için yeni bir adım oldu. Saddam Hüseyin, işgalin ardından yakalandı ve 2006’da idam edildi. Ancak işgal, Irak’a özgürlük getirmek yerine etnik ve mezhepsel çatışmaları körükledi.
Demokratik Emperyalizm: ABD’nin Orta Doğu Planı
Irak işgalinin ardında, “demokratik emperyalizm” kavramı yatıyor. Bu kavram, ABD’nin 50 yıllık bir planını özetliyor: Orta Doğu ve Hazar Havzası’nda enerji ihtiyacını karşılamak için kendine yakın, küçük ve yarı demokratik rejimler oluşturmak. Neo-konservatif liderler, “Orta Doğu’nun haritası değişecek,” diyerek bu planı açıkça dile getirdi. İşgalin ardından üç aşama hedeflendi: Güvenliği sağlamak, çekilme takvimi oluşturmak ve Irak’a özgü bir yönetim modeli kurmak. Ancak bu planlar, kağıt üzerinde kaldı. Iraklıların demokratik kurumlar etrafında birleşmesi yerine, etnik ve dinsel kutuplaşma ortaya çıktı.
Etnik ve Mezhepsel Çatışmalar: Irak’ın Yeni Gerçeği
Irak’ta işgal sonrası ortaya çıkan en büyük sorun, etnik ve mezhepsel kutuplaşma oldu. Şii gruplar arasında başlayan anlaşmazlıklar, federalizm konusundaki farklı bakış açılarıyla derinleşti. Irak İslam Yüksek Konseyi federatif bir Irak’tan yana tavır alırken, Dava Partisi ve Sadr Grubu merkezi bir Irak’ı savundu. Şii nüfusun yoğun olduğu Basra, Bağdat ve Necef-Kerbela hattında rekabet, iktidar mücadelesiyle birleşti. Bedir Tugayları ve Mehdi Ordusu arasındaki çatışmalar, özellikle 2008’de Basra’da düzenlenen operasyona kadar ciddi can kayıplarına yol açtı.
Sünniler ise işgal sonrası dışlandı. Eski Baasçılar ve Sünni Arap aşiretler, direnişin temel taşları oldu. Yabancı mücahitlerle iş birliği yapan bu gruplar, Bağdat ve Sünni bölgelerde etkili oldu. Ancak 2005’ten itibaren yabancı mücahitlerin faaliyetleri Sünni Araplara zarar vermeye başlayınca, Amerikan destekli Sahva Ordusu ile çatışmalar yaşandı. Bağdat, bu güç mücadelesinin merkezinde yer aldı ve her gün onlarca ölüm haberiyle sarsıldı.
Bağdat’ta Güvenlik: Duvarlar ve Kontrol Noktaları
Bağdat, işgal sonrası çatışmaların merkezi oldu. Yol kenarı bombaları, polis üniformasıyla düzenlenen saldırılar ve intihar eylemleri günlük hayatın parçası haline geldi. Ancak son bir yılda güvenlik önlemleri artırıldı ve şiddet olaylarında %45’lik bir azalma yaşandı. Bu azalma, Şii-Sünni çatışmalarının azalmasından kaynaklanıyor. Şehirde adım başı kontrol noktaları ve güvenlik duvarları bulunuyor. Örneğin, Şii ve Sünni mahallelerini ayıran duvarlar, çatışmaları azaltmış olsa da, halk arasında “inançlar arasındaki duvarları kaldırmadıkça Irak’ın işi zor,” yorumları yapılıyor.
Muktedar Es-Sadr: Şii Direnişin Yeni Lideri
Muktedar Es-Sadr, Irak’ın geleceğinde önemli bir figür olarak öne çıkıyor. Yirmili yaşlarında olmasına rağmen Şii nüfusun önde gelen ailelerinden birinin lideri. Babası Muhammed Sadık Es-Sadr, Saddam Hüseyin tarafından desteklenmiş ancak şeriat talebiyle yolları ayrılmış ve 1999’da öldürülmüştü. Baba Sadr’ın efsanesi, özellikle fakir Şiiler arasında yayıldı ve bu miras Muktedar’a geçti. Sert ve tehditkar üslubuyla tanınan Muktedar, Mehdi Ordusu’nu yönetiyor. “Amerika’nın ülkeyi terk etmesi ve Irak’a şeriatın gelmesi” en büyük hedefi. 2008’de Amara’ya düzenlenen operasyonun sakin geçmesi, Sadr’ın politik düzlemde daha etkin olmak için silahları terk edebileceği yorumlarını getirdi.
Siyasi Belirsizlik: Seçimler ve Güvenlik Anlaşması
Irak’ta siyasetin kurumsallaşamaması, en büyük sorunlardan biri. 2005 seçimlerinin tartışmalı sonuçları kimseyi tatmin etmedi. 2009’daki seçimlerin sağlıklı yapılıp yapılamayacağı belirsiz. Halk arasında, “Seçimlerde sahtekarlık %50’yi bulur,” endişesi hakim. Ayrıca, ABD ile Maliki hükümeti arasında hazırlıkları süren güvenlik anlaşması gündemde. Anlaşmanın gizlice yürütüldüğü iddiaları, halkın tepkisini çekiyor. Anlaşmada yer aldığı öne sürülen maddeler arasında Amerikan askerlerine operasyon hakkı, dokunulmazlık ve Irak’ta 14 daimi üs bulundurma hakkı yer alıyor. Bu maddeler, işgalin sürekli kılınacağı yorumlarına neden oluyor.
Federalizm Tartışmaları: Irak’ın Parçalanma Riski
Irak Anayasası, ülkeyi federal bir devlet olarak tanımlıyor ancak federalizmin tanımı ve uygulanışı belirsiz. Federal bölgelerin yetki ve gelir paylaşımı konusunda ciddi açıklar var. Şii, Sünni ve Kürt gruplar, federalizm konusunda farklı beklentilere sahip. Şiiler İslam Cumhuriyeti, Sünniler Arap Cumhuriyeti, Kürtler ise federal bir cumhuriyet öngörüyor. Şiiler ve Sünniler, İslam hukukunu farklı yorumluyor. Önerilen çözüm, Şii ve Sünni sorunlarının kendi içlerinde çözülmesi, iki grup arasındaki sorunların ise federal mahkemede çözülmesi. Ancak bu “çift hukukluluk” sistemi, mezhepsel farklılıkları körükleyebilir.
Kerkük ve Petrol: Güç Mücadelesinin Merkezi
Irak’taki tüm tartışmaların odağında petrol yer alıyor. Federalizm, coğrafi ayrıma dayalı bir sistem öngörüyor ancak bu, etnik ve mezhepsel ayrımı da derinleştiriyor. Kerkük, petrol kaynakları nedeniyle tartışmaların merkezi. Kürtler, Kerkük’ü kendi federal bölgelerine katmak isterken, Sünni Araplar buna karşı çıkıyor. Çünkü Sünni bölgelerde petrol zenginliği bulunmuyor. Şiiler ise Basra’daki petrol kaynaklarıyla daha avantajlı. Kerkük’te yapılması planlanan referandum askıya alındı. Öneriler arasında Kerkük’ün özel bir idare yapısına sahip olması veya “Irak’ın yazlık payitahtı” olarak tanımlanması yer alıyor.
Türkmenlerin Konumu: Engeller ve Umutlar
Türkmenler, Irak siyasetinde daha etkin olmak için mücadele ediyor. Ancak karşılarında kalın bir duvar var. Anayasada tanınan haklar, uygulamada hayata geçirilmiyor. Türkmenler, “Var olana ek bir bakanlık, bir büyükelçilik daha kazanmak bizim için önemli,” diyor. Türkiye, Kerkük konusundaki uyarılarını sık sık yineliyor. Türkmen milletvekili Fevzi Ekrem, “Türkmenler vefakardır,” diyerek umutlu bir tablo çiziyor. Ancak Türkmenlerin önünde uzun bir yol olduğu aşikar.
Irak’ın Geleceği: Belirsizlik ve Sorular
Irak’ta yanıt bekleyen birçok soru var: Siyaset etkin bir şekilde kurumsallaşabilecek mi? Yerel seçimler istikrar mı getirir, yoksa çatışmayı mı körükler? İç çatışmalar artarsa Irak’ın bütünlüğü nasıl korunur? Türkmenlerin etkinliği nasıl artırılır? İşgalin ardından Firdevs Meydanı’nda Saddam’ın heykeli yıkılırken büyük sevinç yaşanmıştı. Ancak 5.5 yıl sonra Irak’ta en sık duyulan cümle, “Bir Saddam gitti, bin Saddam geldi,” oldu. Özgürlük Anıtı’nın gölgesinde Irak’ın ne kadar özgürleştiği ise meçhul.
Sonuç: Orta Doğu’nun Kaderi ve Irak’ın Çocukları
Irak, dünyanın en zengin petrol yatakları üzerinde doğmanın bedelini ödüyor. Orta Doğu halklarının kaderi, başkaları için savaşmak ya da kirli savaşlarda can vermek gibi görünüyor. Iraklı çocukların geleceği, ne yazık ki başkalarına bağlı. İşgalin ardından geçen 5.5 yıl, Irak’ı özgürleştirmek yerine kaosa sürükledi. Orta Doğu’nun kırmızı hatları, Irak’ta daha da derinleşiyor.
Anahtar Kelimeler
Irakİşgali, 20Mart2003, KitleİmhaSilahları, EtnikÇatışmalar, ŞiiSünni, MuktedarEsSadr, BağdatGüvenlik, FederalizmTartışmaları, KerkükPetrol, Türkmenler