Birleşmiş Milletler: Küreselleşen Dünyanın Küreselleşen Sorunlarına Yanıt Arayışı
Birleşmiş Milletler (BM), küreselleşen dünyada karşılaşılan karmaşık sorunlara çözüm arayışında ilk akla gelen uluslararası organizasyonlardan biri olarak öne çıkıyor. Uluslararası ilişkilerde beklentilerin en yoğun olduğu bu kuruluş, aynı zamanda en çok tartışılan ve eleştirilen, ancak vazgeçilmezliğiyle de dikkat çeken tek küresel yapı olarak tanımlanıyor. İnsanlık tarihinin 5000 yıllık yazılı geçmişinde barışı kurumsallaştırma çabalarının sembolü olan BM, büyük devletlerin hedefleri ve çıkar çatışmaları altında sıkça eziliyor. Günümüzde ise BM, Soğuk Savaş kadar net ideolojik temellerden uzak, ancak uluslararası sistemde yeni bir dönemin başlangıcını işaret eden bir yüzleşmeyle karşı karşıya. Bu makale, BM’nin tarihsel gelişimini, işlevlerini, eleştirilerini ve Türkiye’nin bu süreçteki rolünü detaylı bir şekilde ele alıyor.
Obama’nın Nükleer Silahlara Karşı Uyarıları ve Yeni Dönemin Parametreleri
Barack Obama’nın liderliğinde ABD’nin dünya politikalarındaki dönüşümü, BM’nin yeni bir döneme girmesine zemin hazırlıyor. Obama’nın “Dünya Savaşı III’ü önlemek istiyorsanız, nükleer silah yapımı için gerekli bilgiye sahip olmalarını engellemeliyiz” şeklindeki açıklamaları, küresel güvenlik konusundaki endişeleri yansıtıyor. Bu yeni dönemin parametrelerini doğru değerlendirmek ve BM’de yeni arayışları gündeme getirmek kritik önem taşıyor. Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi olarak bu fırtınanın ortasında yer alması, karar alma süreçlerinde daha aktif bir rol üstlenmesine olanak tanıyor. 21. yüzyılın savaş ve çatışmalarla dolu tablosu, insanlık tarihinin 5000 yıllık geçmişine bakıldığında şaşırtıcı olmasa da, barış arayışının sürekliliği dikkat çekiyor.
İnsanlık Tarihinde Barış Arayışı ve Milletler Cemiyeti’nin Kuruluşu
İnsanlık, 5000 yıllık yazılı tarihinin sadece 330 yılında barış içinde yaşamış olsa da, bu süre boyunca barışı aramaktan vazgeçmemiştir. 20. yüzyılın başında, Birinci Dünya Savaşı’nın kanlı tablosu sonrası, barışı kurumsallaştırma gerekliliği anlaşılmış ve Ocak 1920’de Milletler Cemiyeti kurulmuştur. Temel hedefi barışı sağlamak ve yeni bir dünya savaşını önlemek olan bu örgüt, kısa sürede Fransa ve İngiltere’nin çıkarlarına hizmet eden bir yapıya dönüşmüş, bu da amacından sapmasına yol açmıştır. Milletler Cemiyeti’nin başarısızlığı, İkinci Dünya Savaşı’nı engelleyememesiyle kanıtlanmış; 50 milyondan fazla ölüm, atom bombaları ve soykırımlarla sonuçlanan bu süreç, yeni bir arayışın kapısını aralamıştır.
Birleşmiş Milletler’in Kuruluşu ve Milletler Cemiyeti’nden Dersler
İkinci Dünya Savaşı sırasında, uluslararası barış ve güvenliği sağlayacak evrensel bir örgüt kurma çabaları başlamış; 1941’de Atlantik Bildirisi ile ilk adım atılmıştır. Savaşın sona ermesiyle, 1945 Haziran’ında BM kurulmuştur. Türkiye, Almanya’ya savaş ilan ederek kurucu üye statüsü kazanmış ve kuruluş sürecine katılmıştı. Milletler Cemiyeti deneyiminden alınan dersler, BM’nin yapısına yansımış; oy birliği arayışından vazgeçilerek daha güçlü, tarafsız ve etkin bir mekanizma hedeflenmiştir. Güvenlik Konseyi’nde 5 daimi üye ve veto haklarıyla yeni güç dengeleri yansıtılmış, Soğuk Savaş yıllarında denge ve diyalog sağlama işlevi üstlenilmiştir.
Soğuk Savaş Dönemi ve BM’nin Rolü
Soğuk Savaş döneminde BM, krizler ve savaşlar eksik olmamasına rağmen mavi bayrak altında masa başı çözümler üretmeyi başarmıştır. Dekolonizasyon hareketinde sömürgelerin bağımsızlık kazanmasında etkin rol oynayan BM, bu dönemde önemli başarılar elde etmiştir. Ancak 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla dünya güç dengesi değişmiş, Soğuk Savaş sona ermiş ve tek kutuplu bir dünya ortaya çıkmıştır. ABD’nin kendini dünyanın jandarması ilan etmesi, BM’nin karar alma süreçlerinde etkisini azaltmış; Amerika’nın istemediği hiçbir kararın geçmemesi, eleştirilerin artmasına neden olmuştur.
Tek Kuplu Dünya ve BM Üzerindeki Baskılar
Tek kutuplu dünyada ABD, hegemonyasını BM üzerinden dayatma yoluna gitmiş; Financial Times’ın Güvenlik Konseyi geçici üyelerine yapılan yardımlardaki artış raporları, bu baskıyı gözler önüne sermiştir. 11 Eylül sonrası dönemde, “Ya bizimlesiniz ya da teröristlerle” söylemiyle BM’nin etkisi azalmış, uluslararası anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümü güvencesi sorgulanır hale gelmiştir. Kafkaslardaki son gelişmelerle tek kutuplu dünyanın sonunun geldiği düşüncesi yayılmış, yeni bayrakların ortaya çıkışı uluslararası ilişkilerde yeni bir tablo çizmiştir.
Kosova Bağımsızlığı ve Küresel Etkileri
Kosova’nın tek taraflı bağımsızlığı, uluslararası ilişkilerde domino etkisi yaratmıştır. Kurtuba’nın bağımsızlığı sonrası bazı ülkeler bu süreci desteklerken, Belgrad bu karara karşı çıkmıştır. İskoçya, İrlanda, Basklar, Katalanlar, Transdinyester, Filistin, Keşmir, Çeçenler, Abhazya, Osetya, Sudan, Irak, Karabağ, Bosnalı Sırplar, Hong Kong, Tayvan, Tibet ve Doğu Türkistan gibi bölgelerde etnik ve mezhepsel farklılıklar, Kosova’yı bir emsal haline getirmiştir. BM Güvenlik Konseyi’nin 1244 sayılı kararı ve Avrupa Birliği’nin misyonu, bu süreçte tartışma konusu olmuştur.
Gürcistan-Rusya Savaşı ve Yeni Soğuk Savaş Senaryoları
Gürcistan-Rusya savaşı, Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığıyla dünya politikalarında deprem etkisi yaratmıştır. “Yeni 11 Eylül” ya da “Yeni Soğuk Savaş” tanımlamaları yapılan bu gelişmeler, Rusya-ABD gerilimini yeniden su yüzüne çıkarmıştır. Eskiden sıcak tokalaşmalarla umut vaat eden iki ülke liderleri, bugün füze politikalarıyla karşı karşıya. İsrail’in Gürcistan krizi sırasındaki tutumu, ABD’nin vazgeçilmez müttefiki olmasına rağmen Rusya’ya karşı tarafsız bir pozisyon aldığını göstermiştir.
Orta Doğu’da Güç Dengeleri ve İsrail’in Rolü
Orta Doğu’da İsrail’in askeri gücü, bölgedeki tek denge unsuru olarak öne çıkıyor. Kuruluş yıllarında Sovyet yanlısı bir politika izleyen İsrail, 1967 Savaşı sonrası ABD’nin müttefiki haline gelmiştir. Yeşil Kuşak projesiyle Sovyetlerin bölgeye açılımı engellenmiş, ancak günümüzde Rusya’nın Suriye ve İran gibi rejimlerle ittifak arayışı dikkat çekiyor. İsrail’in Gürcistan’a silah satışını durdurması ve Rusya kökenli Yahudilerin diplomasi çabaları, yeni bir çatlak yaratmıştır.
Şanghay İşbirliği Örgütü ve Çok Kutuplu Dünya
Şanghay İşbirliği Örgütü, Çin’in 2001’de tek kutuplu dünyaya karşı başlattığı girişimle güçlenmiştir. Rusya, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Pakistan, Afganistan, Hindistan ve İran’ın katılımıyla genişleyen bu yapı, enerji ve iş üretme devi haline gelmiştir. Gürcistan-Güney Osetya çatışması, çok kutuplu dünyaya geçişi hızlandırmış; NATO’nun genişlemesiyle yeni bir dengesizlik ortaya çıkmıştır.
Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde Rolü ve Geleceği
Türkiye, 1 Ocak 2009’dan itibaren 2 yıl süreyle BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi olmuştur. Bu üyelik, Türkiye’yi dünya sorunlarında daha aktif bir konuma taşımış, bölgesel konularda yönlendirici rol üstlenmesini sağlamıştır. Dışişleri Bakanlığı’nın Afrika, Asya-Pasifik ve Latin Amerika açılımları, 128 oy alarak kazanılan bu koltukta etkili olmuştur. Ancak İran, Kıbrıs, Ermeni iddiaları gibi hayati konular, Türkiye’yi zorlu bir sınavla karşı karşıya bırakabilir.
BM’nin Yapısı ve Organları
BM, Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Vesayet Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Uluslararası Adalet Divanı ve Sekreterya olmak üzere 6 asli organdan oluşuyor. Vesayet Konseyi 1994’te çalışmalarını dondurmuş, Uluslararası Adalet Divanı Lahey’de devletler arası anlaşmazlıkları çözüyor. Ekonomik ve Sosyal Konsey, UNICEF ve UNESCO gibi kuruluşlarla öne çıkıyor. Genel Kurul, her ülkenin eşit temsil edildiği bir platform; Güvenlik Konseyi ise 5 daimi üye ve veto haklarıyla karar alma süreçlerini domine ediyor.
Güvenlik Konseyi’nin Veto Sistemi ve Eleştiriler
Güvenlik Konseyi’nde ABD, İngiltere, Rusya, Çin ve Fransa’nın veto hakkı, eleştirilerin odağında. Kore Savaşı sonrası genel kurulun devreye girebileceği kararı alınsa da, Afganistan ve Irak savaşlarında uluslararası hukukun pas geçilmesi tartışma yaratmıştır. Silahlanmayı önleme maddesi, veto ülkelerinin bütçelerini artırması ironisiyle çelişiyor; Guantanamo ve insan hakları ihlalleri, BM’nin yetersizliğini sembolize ediyor.
İnsan Hakları ve BM’nin Başarısızlıkları
BM’nin insan hakları konusundaki temel dayanağı, Somali’deki askerlerin ihlalleri ve Kofi Annan’ın itiraflarıyla sorgulanmıştır. 11 Eylül sonrası terörizmle mücadele, sivil haklara tecavüzle sonuçlanmış; milenyum hedefleri ise yoksulluk ve açlıkla mücadelede başarısız kalmıştır. 2005’te G8’in vaatleri, küresel krizle gölgelendi; 2007’de 4.17 milyar dolarlık bütçe, ABD’nin karşı oyuyla kabul edildi.
Güvenlik Konseyi’nin Genişletilmesi Tartışmaları
Japonya, Brezilya, Hindistan ve Almanya, Güvenlik Konseyi’nin daimi üye sayısının artırılması için lobi yapıyor. Afrika’dan bir üye önerisi olsa da, Mısır, Güney Afrika ve Nijerya arasında uzlaşma yok. Çin’in Japonya’ya şüphesi ve ABD’nin Almanya’ya soğukluğu, genişlemenin zorluğunu ortaya koyuyor.
Türkiye’nin Diplomasi Hamleleri ve Gelecek Perspektifi
Türkiye’nin İsrail-Filistin, Suriye-İsrail ve İran-ABD arasında ara buluculuk yapması, Kafkas Paktı fikri ve Dağlık Karabağ girişimleri, dış politikasını güçlendirmiştir. Ancak Obama ve Biden’ın Ermeni iddialarına sıcak bakışı, Türkiye için risk oluşturuyor. BM’nin bu karmaşık dünyada nasıl bir misyon üstleneceği, güç yapısındaki değişimlere bağlı olacak.
Anahtar Kelimeler: BirleşmişMilletler, KüreselSorunlar, TürkiyeBM, ObamaNükleerUyarı, BarışArayışı, MilletlerCemiyeti, BMKuruluşu, SoğukSavaşRolü, TekKutupluDünya, KosovaBağımsızlığı, GürcistanRusyaSavaşı, OrtaDoğuDengeleri, Şanghayİşbirliği, BMOrganları, VetoSistemi, İnsanHakları, MilenyumHedefleri, GüvenlikKonseyiGenişleme, TürkDışPolitika