Türk Milletinin Tarihi Direnci ve Kızıl Elma Hedefi: Prof. Dr. Erhan Afyoncu ile Bir Söyleşi
Prof. Dr. Erhan Afyoncu, GDAŞ Sahne’nin yeni formatında gerçekleştirdiği söyleşide, Türk milletinin tarih boyunca gösterdiği direnci, medeniyet inşa etme kapasitesini ve günümüz dünyasındaki konumunu derinlemesine ele aldı. Afyoncu, Türklerin 2200 yıllık tarihlerinde karşılaştıkları zorluklara rağmen nasıl ayakta kaldığını, Batı medeniyetinin sömürgecilikle yükseldiğini ve Türkiye’nin savunma sanayindeki devrim niteliğindeki adımlarını detaylı bir şekilde anlattı. Ayrıca, nüfus yapısının geleceği, fikir üretimindeki eksiklikler ve Filistin meselesi gibi güncel konulara da değindi. İşte bu kapsamlı söyleşinin detayları ve öne çıkan başlıkları.
GDAŞ Sahne’nin Yeni Formatı ve Kendi Medeniyetimize Dönüş
GDAŞ Sahne’nin yeni formatında konuşan Prof. Dr. Erhan Afyoncu, söyleşiye girişte dikkat çekici bir gözlemle başladı. Kurumların girişlerinde genellikle Londra, Paris, New York gibi şehirlerin saatlerinin yer aldığını, ancak GDAŞ’ta Bakü, Buhara, Endülüs ve Mekke gibi İslam medeniyetinin önemli şehirlerinin saatlerinin sergilendiğini belirtti. Bu yaklaşımı, kendi medeniyetimize dönüşün bir sembolü olarak değerlendirdi. Afyoncu, “Batı’nın enstrümanlarıyla düşünmeye alıştığımız için zihin dünyamızı kaybettik. Ancak GDAŞ, kendi medeniyetimizin kültürünü yaşatarak örnek bir adım attı. Bu tür uygulamaların yaygınlaşması lazım” dedi.
İslam Dünyasının Sömürgecilik Altındaki Tarihi ve Türkiye’nin Bağımsızlığı
Afyoncu, 100 yıl önce İslam dünyasında yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürdüğünü vurguladı. “Milli Mücadele olmasaydı, Türkiye de işgal altında olacaktı. Ancak Atatürk’ün liderliğinde Türk milleti esareti kabul etmedi ve bağımsızlığını kazandı” diyen Afyoncu, diğer İslam devletlerinin ise genellikle mücadeleyle değil, sömürgecilerin çekilmesiyle bağımsızlık kazandığını ifade etti. Örneğin, Cezayir’in milyonlarca şehit vererek bağımsızlığını kazandığını, ancak birçok İslam ülkesinin sömürgecilik tortularından kurtulamadığını belirtti. Resmi dillerinin Arapça olmasına rağmen günlük hayatta Fransızca konuşulmasının, bu kültürel sömürge etkisinin bir göstergesi olduğunu söyledi.
Batı Medeniyetinin Yükselişinin Arkasındaki Gerçek: Sömürgecilik
Batı medeniyetinin bugünkü aşamaya gelmesinin temel nedeninin sömürgecilik olduğunu vurgulayan Afyoncu, çarpıcı örnekler verdi. Belçika’nın 1830’larda kurulduktan sonra Kongo’yu sömürerek milyonlarca insanı öldürdüğünü ve bugünkü çikolata ile elmas sektörünün bu sömürgecilik üzerine yükseldiğini belirtti. “Paris metrosu, Afrikalıların gözyaşı ve kanıyla kuruldu” diyen Afyoncu, Batı’nın nükleer denemeler ve insanlık dışı uygulamalarla diğer milletleri ezdiğini, ancak bu ülkelerin kültürel kodlarından kurtulamadığını ifade etti. Türk milletinin ise böyle bir sömürge geçmişine maruz kalmadığını ve bu nedenle daha dirençli olduğunu vurguladı.
Türklerin 2200 Yıllık Tarihi ve Medeniyet İnşa Etme Kapasitesi
Türklerin 2200 yıllık tarihinde farklı coğrafyalarda büyük imparatorluklar kurduğunu anlatan Afyoncu, Moğolların 45 milyon kilometrekarelik bir imparatorluk kurmasına rağmen asimile olduğunu ve bugün sadece 4-5 milyon nüfusa sahip olduğunu belirtti. Buna karşın Türklerin 200 milyonluk bir kitle olarak varlığını sürdürdüğünü ifade etti. “Karşımızda Roma, İran, Ruslar gibi güçlü medeniyetler vardı, ama biz ayakta kalmayı başardık. Bunu iki şeyle sağladık: Aile ve Türkçe. Aile, değerlerimizi bugüne taşıdı; Türkçe ise kültürümüzü yaşattı” dedi.
Türklerin Savaş Teknolojisindeki Üstünlüğü: At, Ok ve Yay
Türklerin tarih sahnesine ilk çıktıklarında dönemin en önemli silahları olan at, ok ve yay ile büyük başarılar elde ettiğini anlatan Afyoncu, bu teknolojilerin Türklerin az kuvvetle büyük milletleri yenmesini sağladığını belirtti. Türklerin üzengiyi icat ederek ata hâkimiyeti artırdığını ve kompozit yaylarla 800 metreye kadar ok atabildiğini söyledi. “Düşman yayları 200 metreye giderken, Türkler 800 metreye atıyordu. At üzerinde hızlı hareket ederek düşmana üstünlük sağladık” dedi. Çinlilerin Türkleri yenemeyince “Türkler gibi olmamız lazım” diyerek Türk atlarını ele geçirmek için Fergana’ya sefer düzenlediğini, ancak Türk atlarının sahibiyle özdeşleşen doğası karşısında başarısız olduğunu ifade etti.
Türk Cihan Hâkimiyeti ve Kızıl Elma İdeali
Türklerin tarih boyunca “Cihan Hâkimiyeti” idealiyle hareket ettiğini vurgulayan Afyoncu, bu idealin sömürgecilik değil, dünyaya adalet ve huzur getirme amacı taşıdığını belirtti. “Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar adalet getireceğiz dedik. Osmanlı’da Yemen elden çıksa bile son ana kadar mücadele edildi, çünkü vatanın bir parçası olarak görüldü” dedi. Kızıl Elma’nın ise bu idealin sembolü olduğunu, sabit bir yer değil, ulaşılması hayal edilen bir hedef olduğunu ifade etti. “Kanuni sefere çıkarken yeniçerilere ‘Nereye gidiyoruz?’ diye sorar, ‘Kızıl Elma’ya’ cevabını alır. Bugün de Fırat Kalkanı Harekatı’nda bir uzman çavuş, ‘Kızıl Elma’ya gidiyoruz’ dedi. Bu kültür yaşıyor” diyerek idealin günümüze taşındığını vurguladı.
Savunma Sanayindeki Devrim: Kızıl Elma ve İnsansız Hava Araçları
Afyoncu, Türk Cihan Hâkimiyeti idealinin günümüzde savunma sanayindeki başarılarla somutlaştığını belirtti. Baykar’ın ürettiği insansız hava araçlarının (İHA) savaş konseptini değiştirdiğini ifade ederek, “Dronu biz icat etmedik, ama Türk İHA’ları Libya, Karabağ ve Ukrayna’da savaşı yeni bir hale getirdi. Fatih Sultan Mehmet topu savaş silahı haline getirdi, şimdi de Baykar’ın Akıncı ve Kızıl Elma İHA’ları aynı devrimi yapıyor” dedi. Kendi silahını üretmeyen bir ülkenin bağımsız olamayacağını vurgulayan Afyoncu, geçmişte İngilizlerden alınan gemilerin ve F-35’lerin verilmediğini hatırlatarak, “Sapan olsun, sizin olsun. Kendi silahınızı üretmezseniz bağımsız olamazsınız” dedi.
Türk Milletinin Lider Merkezli Yapısı ve Büyük Zaferler
Türk milletinin lider merkezli bir millet olduğunu vurgulayan Afyoncu, “Metehan Türkleri tarih sahnesine soktu, Alparslan Anadolu’ya getirdi, Fatih İstanbul’u fethetti, Atatürk Milli Mücadele’yi kazandı. Türkler güvendiği liderle özdeşleşir ve büyük zaferler kazanır” dedi. Bu lider merkezli yapının Türk milletinin en büyük özelliklerinden biri olduğunu ifade etti.
15 Temmuz: Türk Milletinin İşgal Girişimine Karşı Direnişi
Son 20 yılda Türkiye açısından en önemli olayın 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi olduğunu belirten Afyoncu, “Bu bir darbe değil, işgal girişimiydi. Millet, özellikle gençler, silahsız bir şekilde tankların önüne çıktı. Boğaz Köprüsü’nde, Genelkurmay önünde ateş altında kol bacak koparken çekinmeden karşı durdular. Bu, dünyada başka bir ülkede olsa demokrasi kitapları yazılırdı” dedi. Ancak bu olayın destanlaşamadığını, şarkı ve marşlarla yeterince anılmadığını ifade etti. “50 yıllık bir plan bir gecede çöpe atıldı. Türk milletinin beka problemi çıktığında direncini gösterdi” diyerek milletin gücünü övdü.
Türkiye’nin En Büyük Eksikleri: Fikir Üretimi ve Nüfus Sorunu
Afyoncu, Türkiye’nin şu anda iki büyük eksikle karşı karşıya olduğunu belirtti: Fikir üretimi ve nüfus artışı. “Türkiye’de aşırı siyasileşme nedeniyle fikir üretimi durdu. 1980’lerde her grubun bir fikri vardı, şimdi bölücüler dışında kimse fikir üretmiyor” dedi. Nüfus sorununa ise özellikle dikkat çekti: “Türkiye’nin doğurganlık hızı 1,5’e düştü, 2,1 olması lazım. Anadolu’da Türk nüfusu azalıyor, yaşlı bir nüfus haline geleceğiz. Eğer bu sorunu çözemezsek, tarih sahnesinden siliniriz.” Türk dünyasından nüfus getirilerek Anadolu’nun dinamik tutulması gerektiğini önerdi.
Filistin Meselesi ve İslam Dünyasının Çaresizliği
Filistin meselesine değinen Afyoncu, “Bu, İslam dünyasının ayıbıdır. Batı’nın insan hakları söylemlerinin boş olduğunu Filistin’de gördük. Çocuklar canlı yayında öldürülüyor, dünya seyrediyor” dedi. Türkiye’nin elinden geleni yapmaya çalıştığını, ancak daha güçlü olunması gerektiğini vurguladı. “Ekonomik ve siyasi olarak daha güçlü olsaydık, bu zulmü durdurabilirdik. İslam dünyasının 1 milyardan fazla nüfusu var, ama etkili bir şey yapamıyorsa bu utanç verici” diyerek daha fazla çaba gerektiğini ifade etti.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Dış Politika Eleştirileri
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) tanınması konusunda dış politikada eksiklikler olduğunu belirten Afyoncu, “KKTC 1983’te kuruldu, ancak dışişleri bürokrasimiz bunu birçok ülkeye tanıtamadı. Bangladeş gibi ülkeler tanımak istedi, ama engellendi. Türk devletlerinin KKTC’yi tanıması için daha etkin politikalar izlenmeli” dedi. Güney Kıbrıs’ın AB kartını kullanarak avantaj sağladığını ifade ederek, dışişleri bürokrasisinin stabil bir hayat istemesinden vazgeçmesi gerektiğini vurguladı.
Türkiye’nin Önümüzdeki 20 Yılı: Fırsatlar ve Tehditler
Afyoncu, önümüzdeki 20 yılda Türkiye’nin fırsatlarla dolu bir döneme girdiğini, ancak bazı tehditlerle de karşı karşıya olduğunu belirtti. “Dünya yeniden dizayn ediliyor. Türkiye, siyasi, ekonomik ve askeri olarak daha güçlü bir şekilde bu sürece giriyor. Ancak milletteki bölünmüşlük ve sığ siyasi çekişmeler bu kazanımları riske atabilir. Nüfus sorununu çözemezsek, 50 yıl sonra geleceğimiz yok” dedi. Fikir üretiminin artması ve kurumsal bir yapıya geçilmesi gerektiğini vurguladı.
Anahtar Kelimeler: ErhanAfyoncu, TürkMilieti, KızılElma, TürkCihanHâkimiyeti, SavunmaSanayi, İnsansızHavaAraçları, 15Temmuz, NüfusSorunu, FikirÜretimi, FilistinMeselesi, KuzeyKıbrıs, BatıMedeniyeti, Sömürgecilik, TürkTarihi